Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 20 bin öğretmen alımı sürecinde yaşanan belirsizlik, Türkiye’deki eğitim camiasında ciddi bir krize dönüşmüş durumda. Bakanlığın yaptığı yönetmelik değişikliğiyle mülakat ve KPSS puanlarının eşit oranda (yüzde 50) etki edeceği bir atama sistemi öngörülüyordu. Ancak bu değişiklik sendikalar tarafından yargıya taşındı ve süreç Danıştay’ın kararına kilitlendi. Bakan Yusuf Tekin’in açıklamaları da sürecin yavaşlamasına neden olan bu yargı sürecine işaret ediyor. Ancak, bu bekleyiş binlerce öğretmen adayı için büyük bir stres kaynağı olmaya devam ediyor,
Birçok sendika ve eğitimci, mülakat sisteminin şeffaf olmadığını ve liyakate dayalı olmadığını savunarak bu uygulamanın tamamen kaldırılmasını talep ediyor. Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay ve Hürriyetçi Eğitim Sendikası Genel Başkanı Levent Kuruoğlu gibi isimler, MEB’in yargı sürecini bekleyerek sorumluluktan kaçmaya çalıştığını iddia ediyorlar. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mülakatların kaldırılacağına dair geçmişte verdiği sözlerin hala uygulanmaması, bu eleştirilerin merkezinde yer alıyor.
Danıştay’ın vereceği kararın ardından olası senaryolar ise sürecin daha fazla uzayabileceğini gösteriyor. İlk kararda MEB lehine bir sonuç çıksa dahi, sendikaların itiraz hakkı bulunuyor ve bu itirazlar davayı daha uzun bir sürece yayabilir. Bu da öğretmen adaylarının en az 1,5-2 yıl daha belirsizlikle karşı karşıya kalacağı anlamına geliyor. Örneğin, “Andımız” davası tam 8 yıl sürmüştü, bu nedenle yargının hızlı sonuçlanacağına dair bir garanti bulunmuyor.
Öte yandan, öğretmen adayları mülakat sonuçlarının MEB’in sistemine sehven yanlış yüklenmesi nedeniyle daha büyük bir belirsizliğe sürüklendi. Bu durum, bakanlığın süreçteki sıkışıklığını daha da artırdı. Hatalı puan açıklamaları, öğretmen adayları arasında daha fazla kafa karışıklığına yol açtı ve sürecin sağlıklı ilerleyip ilerlemediğine dair soru işaretlerini çoğalttı.
Bu noktada, MEB’in önünde iki çözüm yolu öne çıkıyor: Birincisi, Danıştay sürecini beklemeksizin atamaları tamamlamak ve mağdur olan öğretmenler için ilerleyen dönemde ek kontenjanlar açmak. İkincisi ise, söz konusu yönetmelik değişikliğini TBMM’den yasa olarak geçirip yargı sürecini tamamen sona erdirmek. Ancak her iki senaryoda da öğretmen adaylarının yaşadığı belirsizlik ve stres, eğitim sisteminin en kritik sorunlarından biri haline gelmiş durumda.
Bu belirsizliğin ne kadar süreceği belirsiz, ancak eğitim sendikalarının ve öğretmen adaylarının ortak talebi sürecin hızlı ve adil bir şekilde sonlandırılması yönünde. Yargı kararlarının elbette önemli olduğunu, ancak yıllarca sürebilecek davalarla eğitim sisteminin bu kadar kritik bir konuda daha fazla zaman kaybetmemesi gerektiği sıklıkla vurgulanıyor.