ZİYNETİ KOCABIYIK
Her çiftin hayalidir sağlıklı bir çocuk dünyaya getirmek, onun büyümesini, sonra da kendi kanatlarıyla yuvadan uçup gitmesini izlemek… Belgin ve Abdülhamit Kırdar çifti de aynı şeyleri istiyordu. Belgin Hanım hamile kaldığında sevinçten havalara uçtular. Bebek erkekti. Her şey yolunda gidiyordu. Artık doğum için geri sayım başlamıştı. 8. ayda kontrole gittiklerinde çekilen ultrasonda, bebeğin boynuna kordon dolandığı görüldü. Belgin Hanım’ı hemen sezaryene aldılar. Aslancan bebek dünyaya geldi. Görünüşte herhangi bir problem yoktu. Sadece emmiyordu. Katı gıdalara geçildiğinde verilen yiyecekleri çiğnemek istemiyordu. Belgin Hanım bu şikayetler için neredeyse haftada bir doktora gidip geldi ama bir türlü Aslancan’ın yeme ile ilgili problemine somut bir açıklama getirilemedi. Biraz daha zaman geçince Aslancan’ın oturamadığı fark edildi. Aile hemen bir nöroloğa yönlendirildi. Yapılan tetkiklerde anne karnında boynuna kordon dolandığı sırada beynine oksijen gitmediği bu yüzden beynin bazı hareketleri kontrol eden bölümlerinin çalışmadığı anlaşıldı. Tıp dilinde buna serebral palsi deniyordu. Türkçesi beyin felci. Aslancan, serebral palsi teşhisi aldığında henüz 9 aylıktı…
“AYAĞA KALK VE MÜCADELE ET”
Belgin Hanım bu teşhisi öğrendiğinde yıkıldığını anlatıyor. “O yıllarda Türk Hava Yolları’nda yolcu hizmetlerinde çalışıyordum. Serebral palsi nedir bilmiyordum. Aslında çoğu kimse hala bilmiyor. Çünkü bu çocuklar dışarı çıkamıyorlar. Toplumla karşılaşmıyorlar. Hastalıkla ilgili bilgi toplayıp neler olabileceğini öğrendikçe korkum, hayal kırıklığım, yılgınlığım arttı. Bu hastalıkta beynin etkilenme derecesine göre engellilik oranı artıyordu. Çocukların neredeyse yarısında, fiziksel engelliliğin yanında zeka özürlülüğü de vardı…” Bir gün Çapa Tıp Fakültesinin koridorlarında nereye gideceğini bilemeden dolaşırken aslında erişkin nöroloğu olan Prof. Dr. Mefkure Eraksoy’a rastlamış Belgin Hanım. Hemen Aslancan’ın raporlarını göstermiş. Uzun uzun incelemiş Mefkure Eraksoy ve “Eğer Aslancan’da zeka özrü varsa ben duvardaki bütün diplomalarımı yırtar atarım. Ama geliştirilmesi gerek. Şimdi ayağa kalk ve mücadeleye başla. Senin yolun çok uzun ve ağlamak için hiç vaktin yok” demiş. Türk Hava Yolları’nın uçaklara ikram sağlayan firmada çalışan eşi Abdülhamit Kırdar’la başlamışlar mücadeleye.
İSVİÇRE YILLARI
Aslancan henüz 1,5 yaşındayken Belgin Hanım’ın tayini İsviçre’ye çıkmış. Ailece oraya taşınmışlar. Türkiye’de başlayan tedavi ve rehabilitasyon çalışmaları İsviçre’de devam etmiş. İsviçre’de kaldıkları süre içinde Aslancan çok iyi bir tedavi almış. Anne Belgin Hanım bu süreci şöyle anlatıyor:
Aslancan’ın ilk gidiş hali çok fenaydı. Uçakta çekilmiş bir fotoğrafı var. Başını tutamıyor, elini açamıyordu. Yanları yastıklarla desteklenerek oturabiliyordu. Tedavi adım adım gitti. Önce başını tutmasını öğrettiler. Sonra elini açmasını. Her 1,5 senede bir şey kazanarak bugünlere geldik. Oradayken bir ara merdiven çıkmaya başlamıştı. Neredeyse bağımsızlaşmıştı. Kalça ameliyatı oldu. 6-7 ay yatmak zorunda kaldı. O arada ergenliğe girdi. Kemikleri hantallaştı. Şu anda tekerlekli sandalyede. Biz olmadan bir yere gidemiyor. Ev içinde bile benim ya da babasının yardımı olmadan sandalyesine oturup kalkamıyor.
ERKEN TEŞHİS VE EĞİTİM
Aslancan’ın birçok serebral palsili çocuktan çok daha iyi durumda olduğunu söyleyen Baba Abdülhamit Bey, bunun en önemli sebebinin çok erken dönemde teşhis edilmiş olması ve daha sonra da iyi bir eğitim alması olduğunu vurguluyor. “Beyin gelişimi ilk 3 yaş içinde oluyor. Ülkemizde birçok aile ilk belirtileri dikkate almadığı için, çok önemli yılları kaçırıyorlar” diyen Abdülhamit Bey, Aslancan’ın İsviçre’deki eğitim programını şöyle tarif ediyor: Aslancan haftanın her günü okula gidiyor, terapi görüyordu. Haftada 1 gün havuz, 1 gün at terapisi vardı. Senede 2 hafta bizden bağımsız, 1 hafta yaz 1 hafta kış olmak üzere kampa gidiyordu. Yanında öğretmenleri, pedagogları terapistleri oluyordu. 1 hafta bizden uzak kalması ona çok şey kazandırıyordu. Bu kadar özgüvenli bir çocuk olmasını da buna borçlu zaten.
Aslancan 15 yaşına geldiğinde, yine onun isteği ile 2011 yılında Türkiye’ye geri dönmüşler. Şu anda 22 yaşında olan Aslancan Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Metin Sabancı Okullarına devam ediyor. Türkiye’ye dönünce anneyle baba rollerini değişmişler. Aslancan’ın günlük işleriyle ilgilenmek fiziksel bir güç gerektirdiği için baba Abdühamit Bey, emekliliğini isteyerek tüm hayatını oğluna vakfetmiş. Para kazanma işini ise anne Belgin Hanım üstlenmiş…
ENGELLİLER EVE MAHKÜM
Son Türkiye’de son 10 yılda engelliler için yapılanların umut verici olduğunu söyleyen Belgin Hanım “Biz İsviçre’ye giderken engellilerin rehabilitasyonunu devlet ödemiyordu. Bu lüks olarak görülüyordu. Şimdi ayda 8 saate kadar ödeme yapılıyor. Bu önemli bir gelişme. En azından bu çocuklar ayda 8 defa dışarı çıkabiliyorlar. Ancak bu süre ne çocuk ne de eğitmen için yeterli değil. Çocuğun gelişim sağlayabilmesi için bu sürenin artması gerekir. Ayrıca bu çocuklar sokağa çıkamıyorlar. Otobüsler engellilere göre düzenlendi ama doğru dürüst kaldırım olmadığı için otobüse ulaşamıyorlar ki. En azından bazı kaldırımlar tekerlekli sandalyeye uygun olarak düzenlenmeli” diyor
2 DİL BİLİYOR 5 VAKİT NAMAZ KILIYOR
Aslancan, annesi ve babasının olağanüstü çabaları ve fedakarlıkları sayesinde, kendisiyle aynı hastalığı olan diğer çocuklardan çok daha iyi durumda. Annesi ve babasıyla mümkün olduğunca dışarı çıkıyor. Biri Almanca olmak üzere 2 dil biliyor. O kadar ki, gelen Alman misafirlere tercümanlık yapıyor. Türkçe pop müzik dinliyor. Siyasete ilgisi büyük. Evde olduğu zamanlarda Meclis TV’yi izliyor. Bütün milletvekillerini memleketlerine kadar biliyor ve sayıyor. Annesi Aslancan’ın bütün sureleri ezbere okuduğunu, yattığı yerden 5 vakit namaz kıldığını, suyla abdest alamasa da duvardan teyemmüm ettiğini söylüyor. Hatta annesine duaları ve namaz kılmayı da o öğretmiş. Dini konulara ilgisi yeni değil. Annesi bütün bunları dinleyerek ve izleyerek öğrendiğini söylüyor. İlk kelimesi Allah olmuş Aslancan’ın. Henüz 9 aylıkken ezan okunduğunu duymuş ve parmağı ile göstererek “Allah” demiş. Belgin Hanım, “İsviçre’deyken her akşam Türkiye’yi aratır ve akşam ezanını dinlemek isterdi” diyor.
Her adımda 1 destek
Aslancan’la Türkiye Spastik Çocuklar Vakfında konuştuk. 50 yıl önce Prof. Dr. Hıfzı Özcan tarafından kurulan Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı, özellikle serebral palsi ile farkındalık oluşturulması ve eğitim desteği konusunda önemli çalışmalar yapıyor. Vakfın, Sabancı ailesinin desteği ila çalışmalarını sürdürdüğünü söyleyen vakfın Genel Direktörü Nigar Evgin, vakfın serebral palsi konusunda dünyada yapılan en geniş kapsamlı farkındalık ve destek toplama kampanyası olan “Steptember”ın da Türkiye sorumlusu olduğunu anlatıyor. Evgin, dünyada 9 ülkede eş zamanlı olarak yürütülen ve bu yıl dördüncüsü yapılacak olan Steptember’la ilgili şu bilgiyi veriyor: Bu yıl 4 Eylül ile 1 Ekim 2017 tarihleri arasında gerçekleşecek proje kapsamında 4 kişilik takımlar kuruluyor. Amaç, katılımcıların kendi sağlıkları için günde 10 adım atması ve çeşitli bağış kampanyaları ile cerebral palsili çocuklar için bağış toplanması. Bu kampanya ile 3 yılda imkanı olmayan 500 serebral palsili çocuğa ücretsiz burs sağladık, 2 bin çocuğa hizmet verdik.;
Asıl engel toplumun içinde
Belgin Kırdar, herşeyi devletten beklemenin de yanlış olduğunu söylüyor. Özellikle serebral palsi ile ilgili farkındalık oluşturulması için sivil toplum kuruluşlarının projelerle bu konuya destek vermesi gerektiğini ifade eden Belgin Hanım “İnsanlar bilmedikleri konularda nasıl davranacaklarını kestiremiyorlar. Acımak yerine onları hayatın içine alacak, toplumdan dışlamayacak bilincin oluşturulması daha faydalı olur. Bu engellilerin daha iyi hissetmesini sağlar. Aslancan için böyle bir problem yok. Yetişme tarzından dolayı öz güveni son derece yüksek bir çocuk. Ama toplumun genelinin bilinçlenmesi çok önemli” diyor.