Kılıçdaroğlu, 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı’nın TBMM Genel Kurulundaki görüşmesinde partisi adına söz alan kıçıkdaroğlundan bazı satırbaşları şu şekilde;
“Demokrasinin mabedi, milli irade kaynağı, halkın oylarıyla seçildik buraya geldik, halkın oylarıyla gitmeliyiz.”
“15 Temmuz’un özelliği var, 15 Temmuz uzlaşma kapısı araladı bize. 15 Temmuz’da artık yeni bir Türkiye var. Bu gücü, uzlaşma kültürünü daha ileriye taşıyabilirsek çocuklarımıza güzel Türkiye bırakırız.”
“Darbe sonrası parlamentoda bulanan bütün partilerin genel başkanları ortak bildiri imzaladı, darbeye karşı durdular. 4 partiden milletvekilleri, sabaha kadar bombaların altında görev yaptılar. Keşke daveti hiçbir ayırım yapmadan gerçekleştirseydiniz.”
“Yargı bağımsızlığı yok”
“Her bir bakanın davulu vardır ama ses çıkaracak tokmağı bakanın elinde değildir. Nerededir? Saraydadır. Koltuğuna sahip çıkamayan Türkiye’ye sahip çıkamaz.”
“Bugün yargının bağımsız olmadığını, bozulduğunu… Bunu düzeltmemiz lazım, hep beraber düzeltelim. Görüşbirliği sağlandı, bu konuda komisyon kurulması orada ifade edildi. İkinci konu olarak şunu söyledim: 15 Temmuz gecesi 3 asker linç edilerek öldürüldü. Hepimiz askerlik yaptık. Sorumlu olan komutandır, komutan emir verir, o komutanın emrine uymazsanız suç işlemiş olursunuz. Erin, erbaşın ne günahı var? Onların bulunup yargılanması lazım. ‘Evet, doğrudur’ dediler, onların da bulunup yargılanması lazım. Bir süre sonra ‘Anayasa, yargı bağımsızlığı konusunda uzlaşma komisyonu oluşturalım ‘dediler. Biz arkadaşlarımızı görevlendirdik. Ama bu uzlaşma komisyonu iki toplantı ötesine geçmedi. Yeri gelip, bizi zaman zaman ‘Her şeye itiraz ediyorsunuz‘ diye suçlarsınız. Uzlaşmayı bozan biz değiliz. Uzlaşmayı bozan, arkada oturan değerli bakanlar, yani yürütme organı. Yargı bağımsızlığı bugün Türkiye’de yoktur. Kimseye anlatamazsınız. Ne yargı bağımsızlığı, birbirimizi kandırmayım. Birisi bir şey söyler, ertesi gün savcısı, hakimi de harekete geçer. Bunun önlemini neden birlikte almıyoruz? Bozan biziz, sorunu çözmesi gereken de biziz. Biz buna hazırız. Çünkü adaletin olmadığı yerde devlet olmaz. Yarın hepimiz adalet isteyeceğiz. Tartışmalarda şundan da özenle kaçınmamız lazım: Gözaltına alınan veya tutuklananı baştan mahkum ediyoruz. Biz hakim miyiz? Hayır.”
“Yetki alanları içinde görev yapması lazım”
“Madem milletin takdiriyle buraya geldik, madem milletin oyu, milli irade çok değerlidir demokrasi üzerindeki vesayete kim olursa olsun, makamı ve mevkisi ne olursa olsun, rütbesi ne olursa olsun bu parlamento asla izin vermemelidir.”
“Makamı ve mevkisi ne olursa olsundan kimi kastettiğimi de rütbesi ne olursa olsundan kimi kastettiğimi de gayet iyi biliyorsunuz. Demokrasi üzerinde vesayet olmamalıdır. Herkes anayasal sınırları içinde görev yapmalıdır. Siyasi görüşlerimiz farklı olabilir ama demokrasi mademki bizim ortak paydamızdır ortak paydaya hep birlikte sahip çıkmak zorundayız. Diyeceksiniz ki ‘Demokrasi üzerindeki vesayeti biz de kabul etmiyoruz.’ Arkamda Bakanlar Kurulu var. Bakanlar Kurulunun, her bir bakanın davulu vardır ama ses çıkaracak tokmağı bakanın elinde değildir. Nerededir? Kimse kusura bakmasın, gerçeği söyleyeyim, saraydadır. Bu olmaz. Bunu kabul etmeyiz. Bakanların, yürütme organının, yasama organının iradesine kimse gölge düşürmemelidir. ‘Böyle bir şey yok’ diyeceksiniz. Elinizi vicdanınıza koyarak, bana şu sorunun cevabını verin: Dış politika oluyor, Dışişleri Bakanı değil, saray konuşuyor; ekonomi, tarım, turizm oluyor, saray konuşuyor. Yetkisi, sorumluluğu var mı? Yok. Yetki kimde? Burada. Sorumluluk kimde? Burada. Niye bunlar konuşmuyor, neden susturuluyor? Koltuğuna sahip çıkamayan Türkiye’ye sahip çıkamaz. Herkesin koltuğuna sahip çıkması, herkesin yasaların gereğini yerine getirmesi lazım. Bakanların ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın kendi yetki alanları içinde görev yapması lazım. Aksi halde, parlamentonun iradesine müdahale ediyorlar çünkü bakanların tamamı parlamentoda da aynı zamanda milletvekilidirler. Demokrasiyi ve güçler ayrılığı ilkesini savunuyoruz. Hele hele bir ülkede bakanlar konu mankeni konumuna düşürülüyorsa orada sorunumuz var demektir. ”
“Demokrasiyi güçlendirmek için ne getiriyorsanız, ‘evet’ diyeceğiz.”
“Bu hükümet, maalesef, Türkiye’nin saygınlığına en derin gölgeyi düşüren hükümettir.”
“Bir çuval inciri berbat ediyor”
“Bir hükümet nasıl olur da ‘Tutulanlara insani muamele yapmayacağım, onlara işkence yapacağım, ey BM bunu bilin’ diyor. Bu benim ağırıma gidiyor. Bu kadar yıldır demokraside kazanım elde edelim diye dişimizle tırnağımızla hep beraber mücadele ederken bir hükümet geliyor, bir çuval inciri berbat ediyor.”
Kılıçdaroğlu, Hükümetin, “Bu terör örgütü öyle bir örgütki bizi kandırdılar, haberimiz bile yoktu. Biz bunlarla sarmaş dolaştık, aynı menzile gidiyorduk. Ama bunlar geldiler, bize ihanet ettiler. Vallahi de billahi de haberimiz yoktu.” demesine inanılmamasını istedi.
“FETÖ’cü irtica grubu devletin tüm kadrolarında, özellikle de Milli Eğitim Bakanlığı, emniyet teşkilatı ve Türk Silah Kuvvetlerinde kadrolaşmayı, bünyesinde bulunan vakıf, okul, dershanelerde eğittiği gençlerle bir taban oluşturmayı ve kendisine maddi destek sağlayacak sermayeyi oluşturarak, dini ele alarak bir devlet kurmayı esas alan bir strateji geliştirmiştir.” denildiğini, toplantıda Fetullah Gülen cemaatinin himmet paraları topladığının da yazıldığını söyledi.
“Bu olayın sorumlusu kim? Bank Asyaya para yatıran, oğlunu cemaatin okullarına, dershanelerine gönderen mi yoksa devletin bütün uyarılarına rağmen görmeyen, dinlemeyen, Türkiye’yi bilinçli şekilde, adım adım darbeye hazırlayan bu siyaset mi bunun sorumlusu.?”
Kılıçdaroğlu, “FETÖ’nün asıl sorumlusu Mehmet Dişli’yi darbe yapsın diye Genelkurmay karargahında tutan mı yoksa birikimlerini Bank Asya’ya yatıran vatandaş mı?” sorusunu yöneltti.
Askerlerin, “Fetullah Gülenciler var, onları temizlememiz lazım.” demesine rağmen “Hayır temizleyemezsiniz.” karşılığı aldığını öne süren Kılıçdaroğlu, Gülen cemaati üyesi olmayan 3 generalin terfi ettirildiğini, ancak Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın bu kararı imzalamadığını, Meclise, “Cumhurbaşkanı’nın imzalamadığı YAŞ kararları geçersizdir.” şeklinde bir kanun getirildiğini ifade etti.
Kılıçdaroğlunun ileri sürdüğü bazı görüşler şu şekilde:
“3 general ordudan ayrılır, yerine nasıl olsa 3 FETÖ’cü gelecektir. Çocuğunu cemaatin okuluna veya dershanesine gönderen mi suçludur yoksa YAŞ kararlarında Fetullah Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinenlerin ihraç edilmesini istedikleri halde devreye girip, bunları atmayacaksınız diyenler mi? Hükümeti uyardık, hükümet bu uyarıların hiçbirine uymadı, dikkate almadı. Sorumlu bu arkada gördüğünüz hükümettir ve daha önceki hükümetlerdir. Balık baştan kokar diyoruz. En dipteki adamla, öğretmen, er, erbaşla uğraşıyoruz. Ya komutanlar, ya bu işe yol açanlar, siyasi kulvarı, caddeleri açanlar? Onlara tek kelime yok. Onlar sadece ‘aldatıldık’ diyorlar. Aldatıldıysan namusunla, şerefinle çekilirsin bir köşeye. İnsanlar yeri geldiğinde izzet-i ikbal ile hükümetten çekilmesini de bilmeliler. Bu işin siyasi sorumlusu kim?
Ömer Dinçer’in, ‘Türkiye’de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor?’ adlı kitabı var. Başbakanlık Müsteşarlığı yaptığı dönemde olayları anlatıyor. Kitapta, ‘MGK’nın tavsiye kararı Başbakanlığa bildirildikten sonra konuyu Başbakanımıza açtım ve gelen yazıyı dosyasına kaldırmaya karar verdik. Bu karar metni Bakanlar Kurulunda imzaya açılmadı ve hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Konudan MGK toplantısına katılan bakanlar dışında kimsenin haberi olmadı ve onları endişeye sevk edecek bir sonucun doğmamasına özen gösterdik. Bütün toplumsal ve siyasi riski hükümet adına Sayın Başbakanımız, hukuki riski ise ben üstlenmiştim.’ yazıyor. ‘Dönemin Başbakanına ait, riski aldı üstüne’ diyor. Sorumluluk ona aitse, Türkiye’yi bir darbe ortamına taşıyan bu yapı içinde, o kişinin sorumluluğunu ona hatırlatacak makam, mevki, yetkili kim? Allah aşkına bu parlamento ne yapıyor o zaman? Bu Parlamentonun işlevi ne? ‘Biz Kurtuluş Savaşı’nı da yönettik’ diye yeri geldiğinde mangalda kül bırakmıyoruz. Peki, Türkiye’yi adım adım darbeye götürenler hakkında bir şey yapmayacak mısınız? Elinizi vicdanınıza koymayacak mısınız? Çocuklarınıza hesap vermeyecek misiniz?”
Kılıçdaroğlu, “Bu adam hapiste. Çoluk çocuğuna kim bakacak. Bir insana ‘ağaç kökü yesinler’ denilir mi? Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin. Siz kollektif suç yaratıyorsunuz, insanları OHAL uygulamalarıyla perişan ediyorsunuz.” diye konuştu