Hain gecede en az terörizmin canlı bombaları kadar tehlikeli olan dezenformasyonla yürütülen psikolojik savaşla toplumsal ayrışma ve kutuplaşma körüklenmeye çalışıldı. Terör, silahlı propaganda yöntemiyle hedefine ulaşmaya çalışırken, pazarlama işini sosyal medya hesapları üzerinden yürüttü.
Sosyo-ekonomik-kültürel ve psikolojik açıdan toplumu birçok yönden olumsuz etkileyen bu durum, tehdit olarak karşımıza çıkmaya devam edecektir. Çünkü sosyal medyayı silah olarak kullanan sadece terör örgütleri değildir. Ülkemizde kayıt dışı siyaset arayışı içerisinde olanlar da çıkarlarına uygun bir şekilde sosyal ağlarda operasyonlara imza atmaktadır. Sosyal medyayı bir vesayet aracı olarak kullanan bu yapılar, illegal hedefleri doğrultusunda teröre verdikleri destekle ülkedeki güven ve istikrar ortamını zedelemeye çalışmaktadır.
Psikolojik savaş
Bir de söz de muhalif partiler var ki; hükümetin politikalarını, kendi politikaları lehine güçsüzleştirme algılanmasını sağlamak için terör eylemlerinin ardından sosyal medyayı kuşatıp, siyaset yerine şiddet üretmektedir. Karmaşa meydana getirerek ilgi uyandırma peşinde olan terör örgütlerinin propagandasını yaparak, terörizmin işini kolaylaştıracak paylaşımlarda bulunan sözde siyasetçiler korkuyu beslemektedir. Teröristler ve vesayetçiler toplum üzerinde baskı oluşturabilmek için sosyal ağları etkin bir şekilde kullanırken, politika üretemeyen siyasetçiler hükümeti yıpratmak adına millete rağmen anlayışla, terörizmi meşrulaştırmak pahasına gayri meşru paylaşımlara imza atmaktadır. El birliğiyle ülkenin marka değerinin kayba uğramasına zemin hazırlamak için algı operasyonları gerçekleştirmektedirler. Bu durum yani, terör üzerinden siyaset yapılması ya da terörün siyasete alet edilmesi, ulusal kamuoyunda siyasi ve toplumsal kutuplaşmaları da beraberinde getirmektedir.
Küresel derin şebeke
Bunların yanı sıra Türkiye sadece içeriden değil dışarıdan da hedef alınmaktadır. Sistematik bir şekilde ülkemize karşı güvensizlik ortamı oluşturmak isteyen küresel şebekelerin açık ve örtülü operasyon denemeleri sürmektedir. Özellikle küresel derin şebeke karşımıza terörün kaynağını ve iç dinamiğini yok etme kararlılığı gösterdiğimizde çıkmaktadır. Çünkü Türkiye terörün kaynağını kurutursa, iç dinamiğini yok ederse ellerinden terör kartı alınmış olacak. Ellerinde tuttukları terör kartını kaybetmemek için terörü finanse eden küresel şebeke, ortaya konulan kanlı eylemlerin propagandasını bizzat sosyal medya üzerinden yürütmektedir.
Yani özetle büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Ve bu sorunu sadece polisiye yöntemlerle çözemeyiz. Gelişen iletişim teknolojileri, insanların bilgiye daha kolay ulaşabilmesinin önünü açtı fakat bununla beraber çok fazla bilginin başıboş bir şekilde her platformda dolaşmasına da sebep oldu. Özellikle sosyal medya hesapları tarafından üretilen veriler, herhangi bir kontrol sistemine tabi tutulmaksızın günün her saatinde aktif bir biçimde dolaşmaktadır. Gazete, dergi vb. gibi süreli yayınlar Basın Kanunu’na; radyo ve televizyon ise RTÜK Kanunu’na tabi olup, belirli bir denetim mekanizmasının süzgecinden geçerek faaliyet göstermektedir. Ancak, İnternet ve sosyal medya hususunda şu ana kadar herhangi bir yasal düzenleme yapılmamıştır!
Teknolojik gelişme beraberinde medyanın desantralizasyonu sonucunu doğurmuştur. Yani, merkez medya dağılmış ve alternatifler artmıştır. Sosyal medyanın yaygınlaşması bilgi edinme ihtiyacı açısından ana akım medyanın etkinliğini azaltmıştır. Bütün bu tespitler, devletin enformasyon ve kamu diplomasisi alanlarında yürüttüğü çalışmaları ve algı operasyonlarıyla mücadele alanındaki yaklaşımları yeniden ele alması ve değerlendirmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Bu çerçevede; “Kamu diplomasisi, enformasyon ve algı yönetimleriyle mücadele konusu iç ve dış kamuoylarına göre ayrı ayrı yeniden ele nasıl alınabilir?” sorusuna ivedi cevap bulmak zorundayız.
Bir tedbir, bir reform
Öncelikli olarak devlet, yasal düzenleme yapmak suretiyle internet üzerinde ve sosyal medya hesapları tarafından üretilen verileri, tıpkı süreli yayınlar, radyo ve televizyonda olduğu gibi bir kontrol sistemine tabi tutmalı, düzeltme ve cevap hakkını bu mecralarda da tesis edecek mekanizmaları kurmalıdır. Bu düzenlemeyi hükümet bir reform ile de taçlandırmalıdır. İnternet medyası Basın Yasası’na dahil edilmelidir. Haber portallarında çalışan gazeteciler sarı basın kartı sahibi olabilmeli, site resmi ilan alabilmelidir. İnternet medyasının hukuki zemine oturmasını sağlamak için bu reformu gerçekleştirmek elzemdir.
Devam edelim. İnternet ve sosyal medya hususunda yapılacak yasal düzenlemelerin akabinde özellikle gençlere yönelik “sosyal medya eğitim programları” düzenlenmeli, insanlarda sosyal medya mecralarını nasıl kullanacakları konusunda gerekli bilincin oluşturulması sağlanmalıdır.
Özel birimler oluşturulmalı
En önemlisi de doğru bilgi, yalan bilgiden daha hızlı yaygınlaştırılmalıdır. Bilgi edinme kanalları sürekli açık tutulmalı, talep eden herkesle (özellikle basın mensupları) kamuoyuna açıklanmasında sakınca bulunan hususlar dışındaki bütün bilgiler anında paylaşılmalıdır. Özellikle iç kamuoyuna yönelik bilgilendirme faaliyetleri hususunda kamu kurum ve kuruluşlarında özel birimler oluşturulmalı, ulusal nitelikli hususlar ayrı, yerel nitelikli hususlar ayrı ele alınmalı ve değerlendirilmelidir.
Sosyal medyada dolaşan; dezenformasyon, yıpratıcı, hakaret ve iftira nitelikli ve içerikli paylaşımlar hususunda var olan ihbar mekanizmaları genişletilmeli, herkes paylaşımda bulunduğu görsel ve bilgilerin cezai sorumluluğunu taşıyacağını bilmeli ve buna göre hareket edilmesi sağlanmalıdır.
Sivil lobi gücü
Devlet sosyal ve ekonomik verileri yabancı kamuoyuyla paylaşır. Bu devletin bir görevidir. Bu çalışmalar; enformasyon, yabancı ülkelerdeki eğitim, kültür ve yardım faaliyetleri ile dış yayınlar yoluyla yerine getirilir. Getirilmesinde de büyük fayda var. Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü son yıllardaki ataklarıyla da Türkiye dış politikasının ve yumuşak güç kapasitesinin en önemli araçlarından biri olarak Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda görünürlüğünü ve etkinliğini artırmaktadır. Ama sürekli olarak devlet aygıtının ön planda olması doğru değildir. Alanı bağımsız sivil toplum örgütleri doldurmalıdır. Bu yönde sivil toplum örgütleriyle ortak projeler gerçekleştirilmeli, oluşturulacak bağımsız kurullarla lobi gücü devreye sokulmalıdır. Projelere, hedef kitlelere ulaşacak sosyal medya fenomenleri ve kamuoyu öncüleri paydaş yapılmalıdır.
Son günlerde yabancı basın mensuplarının hem sosyal ağlar hem de medya üzerinden yanlış algılarla hareket ettiğini de gözlemlemekteyiz. Enformasyon alanında yabancı basın mensuplarının gerçek bilgilerle bilgilendirilmesi suretiyle kendilerine her türlü yardım ve kolaylık sağlanmalı, ülkemizde görev yapan yabancı basın mensupları ayrı, kısa süreliğine davet edilen yabancı basın mensupları ise ayrı değerlendirilerek çalışmalar yürütülmelidir. Yabancı basın mensuplarının bilgilendirilmesi amacıyla yurt dışı basın müşavirlikleri aktif bir şekilde görev almalı; burada görevli memurlar nitelikli kişiler arasından seçilmeli ve kısa aralıklarla taze bilgilerle eğitime tabi tutulmalıdır. Türkiye’nin yeni potansiyellerinin dünya kamuoyunda tanınması için Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün yeni çalışmalara imza attığını biliyoruz. Basın tarihimizin en yakın tanıklarından biri olan BYEGM Haber Merkezi’nde günün her saati dünya basını takip ediliyor, gündemin nabzı tutularak ülkemiz ile ilgili çıkan haberlerin 40 dilden Türkçeye tercümesi yapılıyor. Yedi kıtada medya buluşmaları, seminerler ve forumlar düzenleyen BYEGM yeni dönemde gerçekçi bir Türkiye algısı için sosyal medyayı da kuşatacak çalışmalara imza atmalıdır. Bu çalışmalara sivil toplum örgütlerinin sivil güçlerini de dahil etmelidir. TİKA, YTB hatta Maarif Vakfı da yeniliğe öncülük ederek Türkiye’nin “Yeni Medya” düzenine sivil toplum örgütlerinin entegrasyonu için harekete geçmelidir.
Terörle mücadelede iletişimin kullanılması, ülkelerin kendilerini ulusal ve uluslararası kamuoyuna ifade etmelerini sağlama noktasında son derece önem taşımaktadır. Bu kadar önemli bir konuda çalışmalar yürütmek tüm kurumlarımızın öncelikli görevidir. Görevi sadece güvenlik görevlilerinden beklemek doğru değildir.
Aslan Değirmenci UMED Başkanı